Yeşilçam v.s Hollywood; Round 2

  Tamam Leon sağlam film itirazım yok, Ancak bence Luc Besson hayal gücü biraz kısıtlı bir abi, kimse kusura bakmasın. Ne yalan söyleyeyim beni pek sarmıyor. Zaten bir önceki yazıda gömmüştüm kendisini. Gerçi yazının üstüne aradı beni , abi oldu mu filan, çok kalbimi kırıyorsun dedi. Gel sana bir film yapalım, başrol  oyna, ama karşılığında sen de beni öv, beni parlat gibi usülsüz tekliflerde de bulundu. Yüzüne kapattım serserinin. Dişe dokunur tek filmi Leon zaten, Lucy, 5. element filan da, eh işte idare eder.

 Ama Yeşilçam ile Hollywood'un savaşında güçlerimizi çarpıştıracaksak, karşısına İbo ile Gülüşah'ı  sürerim. Yer miyiz lan biz bu fröyd mıröyd ayaklarını. Film çekeceksen İbo ile Güllüşah gibi çekeceksin abicim, Bir kere sıcak, samimi. Hem o yaşta kız çocuğunun o kadar şiddetin, çatışmanın içinde ne işi var, Biz şiddet içerikli film diye çocuklara izletmiyoruz, sen el kadar Natalie Protman'ı o filmde oynatıyorsun. Sigara filan tutuşturuyorsun ağzına. Bak Gülşah Soydan'a öyle mi? Oyunculuk Hülya Koçyiğit'in genetik mirası daha nolsun.

 



Leon desen, düpedüz italyan mafyası, kiralık katil. Bakmayın öyle çiçek yetiştirip, süt-müt içtiğine. Neymiş efendim kadınlar ve çocuklar olmazmış. Ulan o vurduğun adamların karısı çocuğu yok mu vicdansız. En kısa zamanda tut kulağından ver asayişe. Ama İbo öyle mi, adamın tek illegal işi bir defa kız kaçırmaya kalkışması. Üstelik kaçırmak da sayılmaz, kızın gönlü bunda, Yani reşit ve kendi rızasıyla geliyor ama babası kızı nüfusa 9 yaşında yazdırınca biraz asayişsel problem olmuş. Asayişsel neyse artık, Behzat Amirim duysa kulağımın dibine iki tokat çekerdi. Ayrıca Leon'da sütle filmi sinematografik kılmak, imgesel temizlik, saflık sıkıştırmak ucuz bir numara yani. Sütle filmi sinematografik kılacaksak, İbo ile Gülüşah filmde Ayşen Gruda'nın düzenbaz, üçkağıtçı, köylü kurnazı babasını oynayan Ali Şen'in karakteri üzerinden yapacaksın. Adam düzenbaz üç kağıtçı ama bir yandan güğümle süt doldururken, güğüm devrilip süt yere dökülürken görsel olarak saflık temizliği imgesel anlamda seyircinin gözüne sokuşturacaksın ki, karakter kendi içinde antagonist olsun. Tek boyutluluktan kurtulsun. Hey yavrum hey, dünkü çocuk Luc Besson film yapacak da biz göreceğiz, senin film başlayıp da beceremediğin işi Atıf Yılmaz usta 20 sene evvel yapmış. Luc efendi önce adam olacaksın, saygı duyacaksın. Hem daha sıcak, daha samimi.





İki Film Birden; Bir Filmcinin Beyin Anatomisi, Luc Besson

Sene 1994, Hollywood'un altın yılı. Luc Besson'un Leon'u, Oscar için Forrest Gump, The Shawshank Redemption, Pulp Fiction'la kapışıyor. 

*Nikita filminden, Victor the Cleaner karakteri

Muhtelif halet-i ruhiyelerde bir kaç defa izlemişimdir bu filmi. Olay örgüsünü zihninize oturttuğunuz güçlü bir filmi bir kaç kez izledikten sonra zihniniz doğrudan hikayenin size sunulan bölümünün dışında kalan kısmı ile ilgili teoriler  üretmeye başlıyor. Aslında bir senaristin kafasındaki matematiğe hakim olduktan sonra sadece filmi izleyerek bile hikayenin filme alınmamış bölümünü yakalayabiliyorsunuz. Zira güçlü senaryolardaki karakter tasarımlarında matematik hep aynıdır. Bir karakteri kafanızda önce bebek olarak tasarlarsınız, o bebek ileride doğduğu yerin kültürünü taşıyan bir karaktere dönüşür, ona bir aile, bir yetişme tarzı verirsiniz, nasıl giyinir, nasıl konuşur hep bu aşamada ortaya çıkar. Ona bir eğitim düzeyi biçersiniz, neler bilip- neler bilemeyeceğinin çerçevesini çizersiniz. Belki çocukluk travmaları olur, yoksul bir ailede mi büyür, zengin midir hepsi bellidir.  Agresif mi, içe kapanık mı olacağını tayin eder bu bölümlerde. Bunlar asla filme alınmaz, hatta senaryoda bile yoktur. Ancak senaristin tutarlı ve güçlü bir karakter oluşturabilmesi için ihtiyaç duyduğu fikirlerdir.  Bununla birlikte aklı kurmacanın peşinde sürüklenirken oluşan hikayede karşısına çıkan yol ayrımlarında cevaplarını bulması daha kolay olur. Senarist, karakteri içine sokacağı dramayı tasarlarken mesela, aslında o durum içerisinde nasıl davranacağı hikayenin dışında kalan, karakterle ilgili tasarladığı bölümde cevabını bulur zaten. Yani karaktere hikayenin dışında giydirilen kişilik herhalükarda onu kişiliğine ait olan akıbete taşıyacağından, senaryo, senaristin bu karakteri farklı durumlara sokup, bu durumlar karşısında gösterdiği tepkiyi kaleme almasından başka bir şey değildir.. Film dediğimiz şey ise sadece karakterin içine sokulduğu durumlardan en sinematografik bölümlerini kayıt altına alıp bize sunan şeyden ibarettir.(Fazla teorik bir senaryo dersi oldu, not alın ilerde soracağım)

    Mesela Leon,.. Mathilda ile hiç karşılaşmasaydı da Leon için bir şey değişmezdi. Yüreğindeki merhamet başka bir Mathilda buldururdu ona. O da olmazsa başka bir Mathilda daha. Kaç Mathildayı denklemden çıkarırsanız çıkarın, Leon aynı Leon olduktan sonra aynı vicdana, aynı yalnızlığa, aynı ruha sahip olduktan sonra yeni bir Mathilda eklenirdi denkleme. Vicdan denen zaafı ile her seferinde su testisi su yolunda kırılır, yaptığı işlerden birinde ya bir hasmı tarafından, ya başka bir polis şefi tarafından vurulurdu.

Ya Mathilda? Onun durumu biraz farklı. Zira film bittiğinde hikayesi bitmiyor. Peki Leonla karşılaşınca akıbeti değişti mi ? Ya da Leon'un ölümünden sonra gittiği yatılı okulda tutunabildi mi, okulunu bitirip iyi bir kız olabildi mi? Okulun bahçesine ektiği Leon'un saksısındaki çiçeği her ölüm yıl dönümünde ziyaret etti mi? Sanmıyorum. Ne demiştik teorik senaryo dersimizde, karaktere biçilen kişilik onu herhalükarda kişiliğine ait olan akıbete taşırdı. Mathilda'nın akıbeti değişmezdi yani, Mathilda Nikita'ya dönüşürdü. Mathilda'nın okuldan sonraki hayatı ile ilgili tüm cevapları Nikita'da bulabilirdik. Ya da tam tersi Nikita'nın, soygun gecesi ile başlayan hikayesinden öncesiyle ilgili cevaplar arasaydık bizi Mathilda'ya götürürdü. Hani demiştik ya senaryo dersimizde bir karakteri kurgularken taa çocukluğundan, hatta bebekliğinden itibaren kurgulayıp sinematografik kısmı filme alınır diye.
   



Luc Besson, Leon'dan 4 yıl önce çektiği Nikita filmi ile senarsitliğinin tüm matematiğini ifşa eden, nispeten hayal gücü zayıf bir adam. Zira Nikita, 19 yaşına basmış, Leon'dan sonra gittiği okulda tutunamamış, ailesinden şiddet görmüş, çocukluğu travmalarla dolu Mathilda'dan başkası değil. Ancak Besson, Nikita karakterini kurgularken,  Nikita'nın senaryonun dışında kalan hikayesinin, filme aldığından daha sinematografik olduğunu tam 4 yıl sonra farkedecekti. Mathilda, Nikita'nın neden kimsesiz ve travmalarla dolu bir çocukluğu oldğunu, kavga etme konusunda, silah kullanma konusunda nasıl bu kadar yetenekli olduğunu da açıklıyor. Mathilda, Nikita filminde Nikita'nın çocukluğu ile ilgili havada kalan tüm sorulara cevap olarak cuk oturuyor. Nikita'nın onca karmaşanın ortasında tıpkı Leon gibi bir İtalyan'a aşık olması, hikayenin orta yerinde dalan, yine Jean Reno'nun yuvarlak siyah gözlüklerle profosyonel bir katili canlandırdığı Victor the Cleaner karakterine hikayenin akışına absürt bir şekilde bağlılık duyması filan daha bir anlam kazanıyor. 
,

Tabi filmler arasındaki bütün bu ilişkiyi filmci aklının çalışma biçimiyle açıklamanın da anlamı yok, Luc Besson'un yeni bir şey ortaya koyamayan nispeten zayıf hayal gücünün de bariz etkisi var.

Tam Leon'un vizyona gireceği yıl John Badham Nikita filmini "Point of No Return" adıyla tekrar çekiyor, biraz eğip, büküyor ama yersen tabi. Tüm bu açmaza rağmen bu yıl(2019) vizyona giren Anna filmi ile Luc Besson'a bir şans daha verdim. Hikaye harap bitap, tükenmiş, kaybolmuş bir kız olan Anna'nın, sevgilisi ve serseri arkadaşlarıyla bulaştığı soygun sonrasında derin devlet yetkililerinin onu bulması ve zaten bitik hayatını ajan olarak derin devlete hizmeti karşılığı (eğitimi geçebilirse) geri vermeyi vaadi ile başlıyor. Aman ne değişik bir hikaye. Al Anna'yı vur Nkita'ya. Al Lucy'i vur 5. Element'e.  Çok kalbimi kırıyorsun Lukcuğum, çook.